Yalan söylemek gerçeği gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir girişimde bulunmaktır. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı, başkalarını yanıltmaktır. İnsanlar yalancı doğmazlar ama yalan söylemenin öğrenildiği bir gelişim süreci yaşarlar.
Yalan söylemek, kendini sevmemenin belirtisidir. Kendinden hoşnut olmayan, kendine güvenmeyen, kendini sevmeyenlerin sığındığı ve sürekli tedirgin olduğu bir liman.
Yalan alışkanlığı da tıpkı alkol ve uyuşturucu madde gibi küçük kullanımlar şeklinde başlar ve sorunlar arttıkça da şiddetlenir. Kişi artık hemen hemen her zaman günün herhangi saatinde yalan söylerken bulur kendisini.
Yalan doğası gereği her zaman olmasa dahi er ya da geç kendini gerçekliğini ortaya koyar. Bu durum beraberinde sosyal bir takım sorunları da getirir, kişi artık yalancı çoban hikâyesinde olduğu gibi çevresi tarafından tüm davranışları ve sözleri kuşku ile takip edilen biri haline gelir. Yalanla ilgili önemli gerçeklerden biri de en iyi yalancıların öncelikle kendilerini kandırabilen insanlar olmasıdır. Kişi kendi söylediği yalanlara inanmayı başarıyor ve bunu bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yapıyorsa artık söylediği yalanlar başkaları tarafından doğruymuş gibi algılanır.
Yalan benliğimizin vazgeçilmezi. O kadar ki, konuşmayı öğrendiğimiz an yalan söylemeye başlıyoruz ve ölüm döşeğine kadar sürdürüyoruz. Ahlak geleneğince yalan, olmaması gereken durum ya da olumsuz bir kavram olarak tanımlansa da yalan kavramının görünenden daha karmaşık birçok farklı boyutu ve nedenleri vardır. Yalan, iblisi genetik ,psikolojik, sosyolojik ve biyolojik nedenler sonucunda ortaya çıkar.
İnsanoğlunun temel olarak yaşantısı acı ve haz dengeleri üzerine kuruludur. Bu nedenler kişiler çoğunlukla acıdan kaçma ya da erteleme ihtiyacı duyarlar.
Anlaşılma söz konusu olduğunda karşımıza Empati kavramı çıkmaktadır. Kişi başkaları tarafından anlaşılmadığı hissine kapılırsa kendini olduğundan farklı göstermek için yalana başvurabilir.
Kendimize olan güvenimizin tehdit altında olduğunu hissettiğimiz an daha karmaşık yalanlar kurmaya başlıyoruz.
Kişide bağımlı, sınırda, narsistik kişilik bozuklukları olduğu durumlarda önüne geçemediği bir şekilde türlü nedenlerle yalan söyler.
Yalan söylemenin günümüz toplumunda normal iletişimin bir parçası olarak algılandığını belirtiyor psikologlar.
Konuya sosyolojik olarak baktığımızda sosyal kabullerin, ahlakın, gelenek ve göreneklerin ve töre gibi kavramların insanı yalan söylemeye zorunlu kıldığını söyleyebiliriz. Ve tam aksi şekilde yalan da sosyal olguları ortaya çıkarabilir. Kişinin yakın çevresinde yalan söyleyen model alabileceği ebeveyn, akraba, öğretmen ya da arkadaşlarının olması durumunda yalan söyleme alışkanlığı kazanması kaçınılmazdır.
Yalan söylemek onursuzluktu. Kişiyi ancak gerçekler özgür kılabilir. Gerçeği bilmek yaşamak ve söylemek.
Dünyada yapılmış her şey, sevgi sayesinde yapılmıştır. Değişmek ve değiştirmek istiyorsanız okuyun ve elinize kaleminizi alıp yazmaya başlayın.
Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar