Bu ziyaret, sıradan bir cezaevi görüşmesi değil. Bu, devletin ve siyasetin tüm kurumlarıyla birlikte bir “final senaryosunu” yazmaya başladığının işareti olabilir. Zira ziyaretin ardından, Cumhurbaşkanı ile yapılacak kritik görüşmeler, bu işin sadece bir kanadının değil, tüm siyasetin dahil olduğu çok katmanlı bir planlamayı ortaya koyuyor.

Şu anda tüm Türkiye'nin aklındaki soru net: PKK silah bırakacak mı?
Sorunun yanıtı bir niyet beyanıyla değil, sahadaki gerçek adımlarla belli olacak. Duyumlara göre, silah bırakma süreci fiilen başlatıldı ve kısa süre içinde kamuoyuna teslim anlarına dair görüntülerin sunulması planlanıyor. Ancak bu sürecin sadece bir “silah bırakma” eyleminden ibaret olmayacağı aşikâr. Olası bir çözüm süreci, Meclis çatısı altında oluşturulacak yeni komisyonlar, af beklentileri, geri dönüş planları ve sınır ötesi kampların durumu gibi çok yönlü başlıklarla örülüyor.

Bu noktada, siyasetin önünde önemli sınavlar var. Bu süreci sadece hükümet değil, ana muhalefet ve diğer partiler de yakından izliyor. Bahçeli’nin nasıl tepki vereceği, Özgür Özel’in nasıl pozisyon alacağı da sürecin seyrini etkileyecek başlıklardan biri. Çünkü Türkiye, 2013’te yaşanan ve yarım kalan bir tecrübenin ardından, bu kez daha dikkatli, daha temkinli ama belki de daha kararlı ilerlemek istiyor.

Toplum nezdinde ise duygular karışık. Kimi barışa özlemle yaklaşırken, kimi ise yapılanları "ödün" olarak görüyor. Ancak şurası net: Artık silahlar konuşmasın istiyoruz.
Çocuklarımızın sınırda değil, sınıfta büyümesini…
Gençlerimizin dağlara değil, üniversite sıralarına koşmasını…
Güneydoğu'da mermiler yerine melodilerin yankılanmasını…

Eğer bu süreç doğru yönetilir, siyasi cesaret, toplumsal sabır ve şeffaflıkla yürütülürse, belki de Türkiye bu kez o özlediği barışa bir adım daha yaklaşabilir.

Tarih yine kritik bir gün yazıyor. Ve bu defteri kim, nasıl dolduracak, hep birlikte göreceğiz.