Yurt içi ve dışından gelen itirazlara rağmen, Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPCO) dün Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali'nden üçüncü kez nükleer atık suyu denize boşaltmaya başladı. Üçüncü aşamada denize boşaltılacak toplam nükleer kirlenmiş su miktarının yaklaşık 7 bin 800 tonu bulacağı ve boşaltımın bu ayın 20’sine kadar süreceği belirtildi.

TEPCO, boşaltılan radyoaktif atık suda bulunan trityumun yoğunluğunun beklenen seviyede olduğu iddiasında bulundu. 

Ancak bir hafta önce bu kötü şöhretli şirkette yaşan radyoaktif atık su sızıntısında 2 personel acilen hastaneye kaldırıldı. Bu olay, radyoaktif suyun "güvenli" olduğuna ilişkin iddianın güvenilemez olduğunu ve atık suyun bertaraf edilmesi sürecinde rastlanan risklerin hafife alınmaması gerektiğini kanıtlıyor.

Kyodo Haber Ajansı'ndan edinilen haberlere göre, 25 Ekim'de TEPCO'dan beş personel, radyoaktif atık suyunun bertaraf edilmesinde kullanılan ALPS boru hattıyla ilgili çalışmaları gerçekleştirirken radyoaktif maddeler içeren atık suya maruz kaldı. İki personel hastaneye kaldırıldı. Birkaç saatlik dekontaminasyondan sonra vücut yüzeylerindeki radyasyon miktarı henüz güvenlik standardının altına düşürülemedi. Sızan  radyoaktif atık suyun gerçek miktarının daha önce açıklanan 100 mililitreden onlarca kat fazla olduğu kaydedildi. TEPCO’nun birbiriyle çelişen ifadesi, Japon gazetesi "Asahi Shimbun"da eleştirel bir makaleye konu oldu.

12 yıl önce Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali'nde yaşanan kazadan bu yana, TEPCO’da sızıntı, geç raporlama ve raporu gizli tutma gibi çok sayıda skandal yaşandı. Japon basınında çıkan haberlere göre, Haziran’da santralin radyoaktif atık suyu depolama tanklarının çevresindeki sularda yüksek aktiviteye sahip radyoaktif maddeler tespit edildi. Ancak TEPCO, bu haberi belli bir süre gizli tuttu ve daha sonra atık suyun nakliyesi için kullanılan hortumdaki çatlakların sızıntıya neden olduğunu söyledi.

En son meydana gelen sızıntı ise Japonya tarafından uydurulan, “teknik olarak bertaraf edilmiş atık suyunun güvenli olduğu” ve atık suyun bertaraf edilmesi sürecinin güvenilir olduğuna dair iki yalanı bir kez daha ortaya çıkardı.

Birçok araştırma, Fukuşima’daki radyoaktif atık suyunda 60’tan fazla radyonüklid içerdiğini gösterdi. Trityum dışında pek çok nüklitin arıtılması için henüz etkili teknolojiler geliştirilmedi. Atık suyun okyanusa boşaltımına haklı bir gerekçe göstermek amacıyla, Japon hükümeti ve TEPCO, son yıllarda hep “ALPS tarafından arıtılan atık suyun güvenli olduğunu kanıtlamaya” çalışmaktadır. Gelen haberlere göre, en son sızıntıda 2 TEPCO personelinin giydiği dozimetrelerde kaza sonrasında beta (β) ışınlarına maruz kaldıkları maksimum dozun 6,6 milisieverte (mSv) çıkarak 5 milisievertlik kırmızı çizgiyi aştığı gösterildi. Bu gerçek de Fukuşima’daki atık suyun oldukça radyoaktif olduğunu ve arıtma sürecinin büyük riskler içerdiğini gösteriyor.

Bunun dışında, TEPCO’nın sızıntı miktarı hakkında birbirine çelişen ifadeler kullanması, şirketin işletme yeteneğine ilişkin şüpheleri de artırdı.

Sızıntıdan sonra, Fukuşima balıkçılık endüstrisinden yetkililer, TEPCO’ye olan güvenlerini kaybettiklerini söylediler.  Fukuşima’da kriz yönetiminden sorumlu bir yetkili, “hükümetin çeşitli bakanlıkları ve kurumları arasındaki koordinasyon ve iletişim eksikliği daha da endişe vericidir” ifadesini kullandı. Bu ifade, TEPCO ve Japon hükümeti arasındaki özel bağların olduğunu ifşa ediyor.

Japonya’nın nükleer atık suyu denize boşaltma planını başlatmasından bu yana iki ay geçti. En son yaşanan kaza, Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali'ne yönelik uzun vadeli denetleme mekanizması kurulmasının çok önemli olduğunu ispat etti. Japon hükümeti,  atık suyun güvenli olduğuna inanıyorsa, radyoaktif atık suyu sorumlu bir şekilde bertaraf etmeli ve çeşitli tarafların tam katılımıyla uzun vadeli bir izleme mekanizmasının kurulmasına destek vermelidir.

Okyanus insanlığın ortak yuvasıdır, dünya ülkeleri Japonya’nın bencilliğinin bedelini ödememeli.

Hibya Haber Ajansı