İSTANBUL (AA) - GÜLÇİN KAZAN DÖGER - Dezenformasyonla mücadele ve kriz iletişimi eğitmeni Gizem Coşkuner, ana akım medyada, Hamas'ın silahlı kanadının 7 Ekim'de esir aldığı İsraillilere ilgili haberlere ilişkin, "Öldürüldüğü ya da kaçırıldığı iddia edilen kişilerin hep kadınlar ve çocuklar olduğunu görüyoruz. İsrail'in elinde doğrulama yapabileceğimiz bir veri yok ama bu esasen propaganda, manipülasyon ve basının gücünü kullanma meselesi." dedi.

Coşkuner, AA muhabirine, dezenformasyonun kavramsal çerçevesini ve İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye saldırılarına ilişkin ana akım medyada yer alan manipülatif haberleri değerlendirdi.

Coşkuner, dezenformasyonu, "kötü niyetle üretilmiş, doğru olmayan bilgi" şeklinde tanımlayarak, "Dezenformasyon ve malenformasyon tamamen kötü niyetle ve zarar verme amaçlı yapılan paylaşımlardır. Mezenformasyon ise yanlış bilginin iyi niyetle farkında olmadan bilgi ekosisteminde paylaşılmasını ifade ediyor." diye konuştu.

Dijital çağda gerçekle yalanın giderek birbirinden daha zor ayrıt edildiğini belirten Coşkuner, "Bilgi çağında yaşıyor olmamızdan kaynaklı 20 sene evveline göre çok daha fazla ve müthiş bir tazyikle dezenformasyon ve diğer yanlış bilgi türleriyle mücadele etmek zorunda kalıyoruz ve bir insan yanlış bilgiyle karşılaşıp onu kabul ettiğinde o bilginin doğrusuyla yer değiştirmesi neredeyse imkansız." ifadesini kullandı.

Coşkuner, özellikle sosyal medyada kişilerin algoritmaların oluşturduğu yankı odalarına hapsedildiğini aktararak, "İnsanlar yankı odalarında sadece kendi duydukları seslerle iletişim kurmayı istiyor. Konfor alanlarında kalmayı tercih ediyor. Öbürü ne diyor bilmiyor. Bu yönüyle dezenformasyonun kutuplaşmayı beslediği bir gerçek. Kutuplaşma da dezenformasyon ortamının oluşmasına alan açıyor. Bu böyle kuyruğunu yiyen yılan gibi bir döngü." değerlendirmesinde bulundu.

- "Yanlış bilgi çocuklar ve kadınlar üzerinden yapıldığında kutuplaşmayı tetikliyor"

İsrail ve Hamas arasında 7 Ekim'den bu yana yoğun dezenformasyon savaşı yürütüldüğünü kaydeden Coşkuner, şunları aktardı:

"Dezenformasyon iletişim kampanyası yürütüyorlar. Maalesef bir taraf bu konuda fazla güçlü. O yüzden manipüle edilmiş görsellerin servisini savaşın ilk gününden itibaren gördük. Ana akım medya kuruluşlarından CNN, İsrail'in 17 Ekim'de Gazze'deki el-Ehli Baptist Hastanesi'ne yaptığı saldırının olduğu gün canlı yayında açıklama yapamadı. Saldırının kimin tarafından yapıldığı belli olmasına rağmen 'Biz böyle bir bilgi almadık.' dediler. İletişim kanalları ve özellikle ana akım medya tarafından yapılan dezenformasyon, ulaştığı kitleler bakımından çok tehlikeli ve İsrail bu konuda çok avantajlı."

Coşkuner, özellikle savaş dönemlerinde dezenformasyonun en çok ırk, milliyet, kadın ve çocuk üzerinden yapıldığını dile getirerek, şu görüşleri dile getirdi:

"Yurt dışında ve belli para tröstlerinin sahip olduğu medya organlarındaki haberler genellikle kadınlar üzerinden yapıldı. Kadınların mücadeledeki rolünü küçümseyen ya da onu manipüle eden içeriklerle yayınlar yapıldığını görüyoruz. Öldürüldüğü ya da kaçırıldığı iddia edilen kişilerin hep kadınlar ve çocuklar olduğunu görüyoruz. İsrail'in elinde doğrulama yapabileceğimiz bir veri yok ama bu esasen propaganda, manipülasyon ve basının gücünü kullanma meselesi."

İngiltere merkezli The Economist gazetesinde yayımlanan "Neden Gazze'deki kurbanların çoğu çocuk?" başlıklı analizde, Gazze'de çocuk ölümlerinin fazla olmasının doğum oranının yüksek olmasıyla ilişkilendirildiğine dikkati çekerek, "Tamamen manipüle edilmiş içerikle kamuoyunu yönlendirmeye çalışmaktır." görüşünü paylaştı.

Coşkuner, Batı'nın önde gelen televizyon kanallarında teyit edilmeden yayınlanan ve "Hamas'ın 40 İsrailli bebeğin başını kestiğini" iddia eden haberlere değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yanlış bilgi, kadınlar ve çocuklar üzerinden yapıldığı zaman çok ciddi şekilde kamuoyu oluşturduğu ve kutuplaşmayı tetiklediğini görüyoruz. Nefret söylemi çok ciddi şekilde artıyor. Sosyal medya platformlarına 'Kafası kesilmiş 40 bebek görmüyor musunuz' diye reklam bile verdiler. Belki de yapay zekayla ürettikleri içerikler üzerinden yaptılar, şu anda bunu bile bilmiyoruz ama sosyal medya platformlarında bununla ilgili reklamlar dönüyor. İsrail, kendi propagandasını reklam vererek yapıyor."

- Onaylanmış hesaplar üzerinden propaganda

Irak ve Suriye'yi yıllarca etkisi altına alan ve büyük göç krizine neden olan savaşlara atıfla Batı'da yeni göç dalgalarına ilişkin korku üretildiğini dile getiren Coşkuner, "O dönemde başlamış bir mülteci düşmanlığı var. Çünkü mülteciler üzerinden o kadar kötü politika ve yanlış bilgi yayma politikası izlediler ki şu an bu savaş neticesinde 'Aman daha fazla Filistinli gelmesin, orada kalsınlar' anlayışı oluştu." ifadesini kullandı.

Coşkuner, onaylanmış hesapların algı oluşturmaktaki rolüne dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Batı'da İsrail'i destekleyen açıklamaların bazılarını para tröstleri tarafından yönetilen medya organlarında görüyoruz. Onlar için yapılan bütün propagandalar çok insani ve barışçıl, örneğin gösterilere ilişkin 'Bakın ne kadar güzel insanlar burada toplandı, İsrail'in hakkını yiyorlar' gibi manipülasyonla içerik sunuyorlar. Diğer taraftan, bu insanlar Filistin adına bir şey yaptığında Filistin'i, Hamas'ı, terörü hepsini, tüm kavramları birbirine geçirerek, anlamlarını kaybettirerek, kendi istedikleri o hakikat ötesi gerçeği bütün kamuoyuna kabul ettirmeye çalışıyorlar."

- "Dezenformasyona karşı direnç kazanacağız"

Teknoloji ve yapay zekanın hızla geliştiği dönemde dezenformasyonla mücadelenin önemine işaret eden Coşkuner, "Ciddi bir bilgi akışı var, hız var çünkü hız dijital ekonomiyi de besliyor. Gazetecilerin editöryel süreçleri baypas edilmiş vaziyette. Sonuç kime yansıyor? Düz vatandaşa yansıyor. Neden sürekli bu dezenformasyonla maruz kalıp farklı duygu ve düşünceler içine girelim? Neden kutuplaşalım? Neden motivasyonumuz değişsin?" diye konuştu.

Coşkuner, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı başta olmak üzere Türkiye'de dezenformasyonla mücadelede önemli adımlar atıldığını vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Yapılan tüm çalışmaları takdir ediyorum ancak asla yeterli olmayacak. Kamu otoritesi ve bürokrasi kanun koyucu tarafı bu hıza maalesef yetişemiyor. O yüzden toplumdaki bireylerin direnç kazanması ve inisiyatif alması lazım. Özgür olduğumuzu zannettiğimiz bir yaşamda aslında çok da özgür değiliz. Algoritmaların sıkıştırdığı yer kadar özgürüz hatta orada bile özgür değiliz. Dolandırıcılığa maruz kalıyoruz, farklı iletişim propagandalarına maruz kalıyoruz ve manipüle ediliyoruz. Ne yapacağız? Direnç kazanacağız."