Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

“Milyonlarca gencimizin ve ailelerinin hayatına dokunan bir iyilik hareketi görüyorum. İhtiyaç duyduğu her an ve her yerde milletimizin yanında olan kahramanlar görüyorum. Kalbi ülkesinin istiklali ve istikbali için çarpan Türkiye Yüzyılı gençliğini görüyorum. TÜGVA çatısı altında 81 ilimizde ve 605 ilçemizde faaliyet gösteren bu yeni nesil gençlik hareketi Allah’ın izniyle maya tutmuştur. Şimdi bu çelikten iradeyi daha da yükseltme vaktidir.

Her gün yeniden doğarak Türkiye Yüzyılı yürüyüşümüzü kesintisiz sürdüreceğiz. Gençlerimizin hem fiziki hem manevi hem ruhi gelişimini en üst seviyede temin ederek Cumhuriyetimizin ikinci asrına damgamızı vuracağız.

Medeniyetimizi ihya ederek bir büyük atılımı beraberce gerçekleştireceğiz. Gençlik, gerçekten çok büyük bir lütuf. Bu lütfun hakkını vermek için kahvehaneleri, kıraathaneye dönüştürerek, kapımızı herkese açık tutarak, yurtlarımızı hem ilim hem irfan hem hikmet yuvası haline getirerek spordan müziğe, edebiyattan resme her alanda kabiliyetlerimizi geliştirerek bilgisayar ekranlarındaki sanal dünya ile gerçek dünyanın dengesini kurarak, ‘İman varsa imkan da vardır’ anlayışıyla zorlukları birer birer aşarak velhasıl şartlara teslim olmadan mücadeleyi her alanda ve her konuda sürdürmeliyiz.

Sizlerin işte böyle bir şuurla hayatınıza yön vermesini, dünyanın en şatafatlı üniversitelerinin diplomalarından ben daha önemli görüyoruz. Diploma zarftır. Elbette kıymetlidir ama aslolan mazruftur. Dünyada donanımın, önce ve hatta sadece diplomayla ölçüldüğü dönemler çok geride kaldı. Artık bireysel birikimler, kabiliyetler, beceriler, uzmanlıklar, analitik yetenekler çok daha önemli hale geldi.

Gençler, sizlerden eğitiminizi sürdürürken mutlaka kişisel donanımınızı da tahkim etmenizi istiyorum. Hayatını sadece okuluyla, evi veya yurdu arasında geçiren fiziki ve manevi dünyasını geliştirecek faaliyetlerden uzak duran, akranlarıyla fikri müzakere yapacak birikime sahip olmayan, kabiliyetli olduğu alanlardaki farkını ortaya koyamayan ahlaki açıdan da şahsiyetini inşa etmeyi dert etmeyen, kısaca olumlu anlamda varlığını ailesinde, okulunda, arkadaş çevresinde oturup kalktığı her yerde hissettiremeyen bir gençlik bizim için kayıp hükmündedir.

Halbuki biz gençlerimizin her birinin gözünde, yüreğinde, özellikle saklı o cevherin ateşini görebiliyoruz. Damarlarında dolaşan enerjiyi hissedebiliyoruz. Yeter ki siz azminizle, gayretinizle, çabanızla bu potansiyeli harekete geçirme iradesini ortaya koyun. İşte o zaman bu kutlu yolculukta ailenizi yanınızda göreceksiniz. Arkadaşlarınızı yanınızda göreceksiniz. Devletinizi yanınızda göreceksiniz. Bizi daima yanınızda göreceksiniz.

Bir ülkenin, bir milletin en büyük gücü gençleridir. Gençlerinden ümidi kesen bir millet geleceğini kaybetmiş demektir. Biz öğrenciliğimizden, gençlik liderliği yıllarımıza, oradan siyasi hayatımızın her safhasına kadar ömrümüzün tüm dönemlerinde gençlerimize güvendik, inandık, onlarla birlikte yol yürüdük.

Hamd olsun vesayetle kavgamızdan, darbecilere karşı direnişimize kadar tüm büyük sınamalarımızda gençlerimizi daima şu anda olduğu gibi yanımızda bulduk. Artık sizlerin zamanının misafiri olan bir büyüğünüzüm. Ben misafirim, siz ev sahibisiniz. Şimdi tek hedefimiz, ülkemize kazandırdığımız hizmetlerin zirvesi olarak gördüğümüz Türkiye Yüzyılı hedefini başarıya ulaştırmaktır. Böylece gençlerimize çok daha büyük vizyonları hayata geçirebilecekleri büyük, güçlü, müreffeh bir ülke emanet edebileceğiz. Sizlerden beklentimiz ise kendinizi bu geleceğe hazırlamanızdır.

İnsana yaşadığınızı hissettiren sadece kalbinin atması veya ailesiyle, arkadaşlarıyla geçirdiği vakit değildir, insana yaşadığını asıl hissettiren kendisini aşkın bir davaya mensup hissetmesi ve o dava yolunda verdiği mücadeledir.

Hamd olsun Ayasofya, yeniden ibadete açıldı. Taksim’e camimiz yapıldı. Kıyafeti yüzünden mağdur edilen insanlarımız, haklarına kavuştu. İnanç değerlerimiz üzerindeki baskılara ve yasaklara son verildi. Ancak hala süren ve hatta durumun daha da vahim hale geldiği gündemlerimiz de mevcuttur. Bunların başında Gazze’de yaşanan katliamlar, diğer Filistin topraklarında işlenen cinayetler ve yapılan hırsızlıklar, Kudüs’ün mahremiyetinin sürekli ihlali gibi hususlar geliyor.

Artık İsrail’in soykırım politikasına karşı insanlığın yekpare bir şekilde eyleme geçmesi gerekiyor. İsrail’e cesaret ve destek veren Amerika ve Avrupa devletleri, tarihe kadın ve çocuk katillerinin hamisi olarak kaydolmuşlardır. İnsanlığın onurunu kurtarmak için önce bu devletlerin tavırlarını gözden geçirip, yanlıştan dönmeleri şarttır.

Esasen Netanyahu yönetimiyle yan yana anılmak bile başlı başına ağır bir cezadır. Utanılacak bir ayıptır. Çünkü Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi, katildir. Bizzat failinden yapılanlara karşı çıkmayan bireylerine kadar İsrail’deki herkes daha anne karnındaki bebeklerden her yaştan çocuğa, kadına, erkeğe kadar on binlerce Filistinli masumun katlinden sorumludur. Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi, zalimdir. İsrail, işgali altında yaşan Filistin halkı, evinde oturmasından, sokakta yürümesine, işine veya okuluna gitmesine kadar hayatının her anını zehir eden bir zulüm düzenine maruzdur. Olup bitenleri gördüğü halde kafasını çeviren, kalbi taşlaşmış, vicdanını Siyonistlere kiraya vermiş herkes de bu zulüm düzenine ortaktır.

Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi, hırsızdır. İsrail yönetimi, Filistin halkının binlerce yıldır sahip olduğu evleri, arazileri, tarlaları, bahçeleri, içindeki eşyaları, mahsulleri ve ağaçlarıyla gasp etmektedir.

Kendilerinden başka hiç kimseyi insan yerine koymayan bu kafa, yarın fırsat bulduğunda Filistinlilere yaptıkları zulmün daha beterini diğer milletlerden ve inançlardan insanlara uygulamaktan çekinmeyecektir. Netanyahu’nun başında bulunduğu İsrail yönetimi, tehdittir. Tarih bize göstermektedir ki önüne geçilmeyen, kınanmayan, engellenmeyen her zulüm ve katliam, farklı bahanelerle pusuda bekleyen yenilerinin yolunu açar. İsrail yönetiminin pervasızca yürüttüğü cinayetler, zulümler, hırsızlıklar ve diğer arızalı politikaların bu zincirleme reaksiyonu başlatma riski giderek artmaktadır.

İçimizdeki kimi kendini bilmezlerin söylemlerine bakarak devletinize ve milletine karşı asla tereddüde kapılmayın. Bu ülkede siyaset yaptığı halde çıkıp utanmadan Hamas’a terör örgütü iftirası atan İsrail mühiplerine asla ve asla aldırmayın. Bunlar katil İsrail’e selam çakarak, siyasi ikballerini garantiye alacaklarını düşünen kifayetsiz muhterislerdir.

Türkiye olarak hiçbir tehdide ve baskıya boyun eğmeden Gazze’de yaşanan katliamın, Filistin’de yaşanan zulmün sona ermesi için kalbimizle, dilimizle ve elimizle her türlü çabayı gösteriyoruz.

Bugüne kadar 37 bin tondan fazla insani yardım malzemesini uçaklarla ve gemilerle bölgeye ulaştırdık. Kızılayımızın sivil yardım gemisi, 3 bin tonluk malzemeyle dün yola çıktı. Gazze’nin Refah Sınır Kapısı’ndan her gün Kızılay tırları Gazze’ye giriyor. Ramazan ayında yardımlarımızı inşallah daha da artıracağız.”

Hibya Haber Ajansı