Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ebedi azaptan kurtuluş olan Ramazanı Şerifinizi tebrik ediyorum. Bu gün aynı zamanda İstiklal Marşımızın kabulünün 103. yıl dönümü.

"Korkma! sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" diye başlayan, "Arkadaş! yurduma alçakları uğratma sakın" diye devam eden, "Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal" diye biten İstiklal Marşı'mızın ifade ettiği mananın dünyada bir başka örneği yoktur.

Milletimizin yüreğinden sökülüp gelen güçlü bir özgürlük iradesinin yazıya dökülmüş hali olan İstiklal Marşı'mızın şairi Mehmet Akif Ersoy'u rahmetle ve şükranla yad ediyoruz. Bugün buradaki buluşmamızı da Mehmet Akif Ersoy'un milletimize ve kültürümüze armağanı olan bir diğer emanetinin ihyası etrafında yürütülen çalışmalara borçluyuz.

Ankara'mızın eski değerlerini bünyesinde barındıran Ulus'taki bu tarihi bina, Sebilürreşad Kültür ve Sanat Merkezi'ne dönüştürülerek ülkemize kazandırılmıştır. Uzun yıllar kendi haline terk edilen bu binayı müze, sergi salonu ve diğer bilimleriyle yeniden kültür sanat hayatımıza kazandıran tüm Sebilürreşad ekibine teşekkür ediyorum.

Bu tür eserlerin ve buralarda yürütülecek faaliyetlerin Ankara'nın taşına, toprağına, havasına nüfuz eden Milli Mücadele ruhunun yeni nesillere aktarılmasında çok önemli görevler yerine getireceğine inanıyorum.

Ruhunu kaybetmiş bir milletin cesetten ibaret kalacağı anlayışıyla medeniyetimizin, tarihimizin, kültürümüzün köklerine inmeyi gaye edinen her çabayı desteklemek boynumuzun borcudur.

Tarihe iz bırakmak demek, dişinizle, tırnağınızla, yüreğinizle, zihninizle vereceğiniz bir mücadeleyi göze almak demektir. Hiçbir aksiyona girmeden sadece oturduğu yerden yapılanları eleştirerek tarihe mal olmuş kimse göremezsiniz.

Geride ister fikri ister fiili ister maddi eser bırakmamış olanların yerinde yeller eseceğini söyleyen gönül sultanlarının bizatihi kendi mirasları bu hakikatin en somut örneğidir.

Sebilürreşad Kültür ve Sanat Merkezi'ni maziden atiye köprü kuran mütevazi ve önemli bir adım olarak görüyorum. Burada zihinlerini ve gönüllerini besleyerek kendilerini yetiştirecek evlatlarımızın her biri geleceğin Mehmet Akif adayları olacaktır.

Sıratı müstakim ve sonraki ismiyle Sebilürreşad dergileri, Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşanan bu ülke ve bu millet nasıl kurtulur diye ifade edebileceğimiz fikri arayışın mahsulüdür.

Dönemin aydınları, Yusuf Akçura'nın üç tarzlı siyaset diye formüle ettiği Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve daha sonra ilave edilen Batıcılık akımları arasında bu arayışı sürdürmüşlerdir.

İlk sayısı Temmuz 1908'de çıkan Sıratı Müstakim, bu zengin fikir ikliminde kısa sürede Mehmet Akif Ersoy'un başyazarlığında önemli isimleri bir araya getiren seçkin bir platforma dönüştü. İlk baskısı 70 bin yapılan derginin adı, 1912 yılında Sebilürreşad olarak değişti.

Osmanlı'nın son dönemindeki tüm hadiselere, ardından Milli Mücadele'ye şahitlik etmekle kalmayan dergi, hepsinde etkin bir rol de oynamıştır. Derginin misyonunu, milletin birliğini, beraberliğini, kardeşliğini korumak, sömürgecilere karşı ümmetin değerlerini savunmak olarak belirlediğini görüyoruz.

Kaynağını vahiyden alan ahlakı, İslam ve batı toplumlarını birbirinden ayıran en önemli vasıf olarak kabul eden Sebilürreşad'ın bu yaklaşımı, Akif'in şu şiirinde adeta vücut bulmaktadır. "Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır."

Allah korkusunun olmadığı yerde başka hiçbir değerin tesiri kalmayacağını söyleyen Akif'in ne kadar haklı olduğunu yaşadığımız her hadiseyle bir kez daha gördük, görüyoruz.

Sebilürreşad sadece İstanbul'un değil, aynı zamanda Ankara'nın dergisidir. Milli Mücadele başladığında Sebilürreşad ve Akif, hemen Ankara'ya taşınıyor. Sevr Anlaşması imzalandığında Akif'in Kastamonu'da bir camide yaptığı konuşmanın yer aldığı sayı, çok büyük ses getiriyor.

Bu dönemde Sebilürreşad, öylesine etkili yayınlar yapıyor ki Büyük Millet Meclisi Dergisi'nin nüshalarını çoğaltarak askere ve millete moral vermesi için cephelere, diğer şehirlere gönderiliyordu.

Gazi Mustafa Kemal, manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşad'ın büyük hizmeti vardır diyerek Mehmet Akif ve Eşref Edip'e teşekkür ediyordu. İstiklal Marşı'mızın ilk yayını da derginin kapağında yer alıyordu. Aralıklarla 1966 yılına kadar gelen Sebilürreşad'ın 2016'da yeniden yayın hayatına girmesini gecikmiş ama takdire şayan bir vefa örneği olarak değerlendiriyorum.

Medeniyet yolculuğumuzun işaret taşlarını yaşatmak konusunda daha hassas olmamız gerektiği anlaşılıyor. Ülkemizin dört bir yanında gençlerimiz tarafından yürütülen kültür sanat çalışmalarını, teknoloji faaliyetlerini, fikri felsefi sohbet denemelerini gördükçe geleceğimize olan güvenim artıyor.

Asım'ın neslini yaşatmak için hep birlikte daha çok çalışmalıyız. Gençlerimizi internetteki bir takım platformların sanal dünyalarına hapsederek, büyük medeniyet birikiminden mahrum bırakmak isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Çocuklarımızı inancından, kültüründen, ailesinden, cinsiyetinden kopartarak sapkın akımların esiri yapma girişimlerini boşa çıkaracağız.

Kaybettiğimiz anahtarı son iki asırdır aydınlanma sandığımız yerde arıyoruz. Halbuki kaybettiğimizi sandığımız anahtar yerli yerinde duruyor. Emperyalistlerin ezdikleri sandıkları paspasın altındaki anahtarı alıp kapıyı açmak bize kalmıştır.

Sebilürreşad'ın yapmaya çalıştığı şey yüce kitabımızın içini doldurmaktır. Bize düşen kendi medeniyetimizin peşinden gitmek, kendi kavramlarını inşa etmektir.

Türkiye uzunca süre aydın despotizmi altında kalmıştır. Milletin kutsalına düşmanlığı, aydınlık kılıfı altında topluma dayatanların borusu eskisi kadar rahat ötmüyor.

Artık hiç kimse bu ülkede karanlığı aydınlık diye pazarlayamayacak, cehaleti erdem diye kazandıramayacak. Yönümüzü kendi köklerimize döndük."

Hibya Haber Ajansı