Popüler bir şarkıcının müziğiyle güne başlamak, popüler bir kıyafet seçimi ile yola koyulmak, elimizde popüler bir kitapla yolculuk etmek, sosyal medyada popüler kişileri, siteleri, ürünleri takip etmek, popüler bir filmi izlemek ve belki de popüler bir restoranda yemekle günü nihayetlendirmek yine elimizde.
Birçok seçim kişisel beğeni ile doğrudan ilgili olduğundan elbette böyle bir 24 saat herkesin tercihi olmayabilir ya da göze çok eğreti görünebilir. Fakat diğer yandan toplumun dolaylı olarak dayatması sonucu, bir şekilde “cahil” kalmak ya da dışlanmak korkusu ile ve zorla da olsa içine düşülen bir durum haline de gelmiş ya da geliyor olabilir. Tüm bunlar önünde sonunda bir şekilde kişinin kendi kontrolü dâhilindedir. Popüler olanı seçmeme hakkını kullanmayı tercih edebilir insan. Arkadan gelmeyi, bilgisiz görünmeyi bir yere kadar göze alabilir. Göze alamadığı konu bunun sonucunda eline tutuşturulacak olan yalnızlıktır. İnsan doğası gereği ilgiye ihtiyaç duyar. İlgi görmeye, onay almaya, kendini değerli hissetmeye… İlişkileriyle büyür, gelişir, motive olur. Aslında daha ilk başa döndüğümüzde tüm bunların yüreğimizdeki sevgisizlikten kaynaklandığını bilmek çokta güç değil.
Hemen akla sosyal medya paylaşımlarının kimisi için ne kadar önemli olduğu konusu gelebilir mesela… Paylaştığı bir görselin, bir yazının, bir haberin ya da hayatından bir kesitin beğenilmesi, onay alması beklenilen bir tatmin duygusu yaşatır insana. Paylaştığı alanın kendi özel sayfası, ne olursa olsun kendi istediği, sevdiği ya da önemli bulduğu şeyleri paylaşabileceği sadece kendine özel bir platform olduğunu bir anda unutuverir. Zira kişisel ama genele açık olan bu platform da onun için bir popülerlik alanıdır.
Bazen yazdığı şeyden pişmanlık duyar, bazen paylaştığı bir görsel öncesinde nasıl bir tepki alacağı korkusu ile dakikalarca düşünür… Aslında komik ve anlamsız gibi görünen bu durum insanın ihtiyacı konusunda dikkat çekicidir.
Bir başka konu ise ilişkiler arası popülerlik çekişmesidir. Bir çocuğun elinde tuttuğu oyuncağı ile akranları arasında yaşadığı gözde olma halini olduğu gibi alıp, bu sefer şimdinin koca hayatlarına dâhil etmeye başlar. Sahip olduğu statü, edindiği arkadaşlıklar, yetenekleri, hayatına dair her şey bir anda farklı ve önde olması için bir bahane ya da araç haline gelebilecek tehlikededir. En mütevazı halinden bir anda sıyrılıp, en yakınına dahi farklı olma halini takınmaya hazır durur. Alçak gönüllükle yaptığı bir iş, bir anda bir başkasının daha iyi olması, daha önde olması, daha istekli olması sebebiyle içine sindiremediği zorunluluklara dönüşebilir. Geride kalma düşüncesi tüm zihnini kaplar ve karşı tarafla samimiyet çizgisini bir anda sıfıra çeker. Tekelleşmek ister. Tek iyi, güzel, doğru, başarılı ya da o anın getirdiği ayrıcalık her ne ise ona sahip, popüler ve önde olarak duruma dâhil olmaya özen gösterir.
Tüm bu süreci yaşarken herkes görünmez olur birden de ama konu kendisinin dışarıda kaldığı durumlar için maalesef bambaşka bir hale dönüşür. Başlarda ilişkilerinde seçici olmaya başlar. Etrafında dönüp duran haksızlıkları, minik çıkar çatışmalarını bir türlü anlamlandıramaz. Bir saniye önce her şeyin iyi gittiği bir yerde, bir saniye sonra inanılmaz bir gurur kapısına kendisini toslamış bulur. Giderek her şeye ve herkese yabancılaşarak tüm ilişkilerini önüne koyup hepsini teker teker sorgulamaya başlar. Hangisinin gerçek, hangisinin sahte olduğunu ayırt etmek ister. Süreç ona ışık tutacağı yerde, aksine onu bir kısırdöngünün içine fırlatıp atar ve sonunda yalnızlaşmaya razı olur. Çünkü insan bu dünyada yaşarken gidip “en arkada oturmayı” değil, kendine en öndeki, en özel yeri bulmayı amaç edinir.
Dünyada yapılmış her şey, sevgi sayesinde yapılmıştır. Değişmek ve değiştirmek istiyorsanız okuyun ve elinize kaleminizi alıp yazmaya başlayın.
Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar