İSTANBUL (AA) - GÜLSELİ KENARLI - Küresel karbon emisyonu kaynaklı iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak amacıyla gündeme gelen doğrudan hava yakalama teknolojilerinin yüksek enerji tüketimi gerektirdiği belirtilirken, bazı uzmanlar söz konusu teknolojinin, tamamen yenilenebilir enerjiye geçildiğinde ve bu durumda dahi iklim değişikliği devam edecek olursa kullanılabileceğini ifade ediyor.

İklim değişikliğinin en büyük nedeni insan kaynaklı sera gazı emisyonları olarak gösterilirken Avrupa Komisyonu tarafından geçen ay yayımlanan "Küresel Atmosferik Araştırmalar İçin Emisyon Veritabanı"na göre 2022 yılı toplam sera gazı emisyonunun 71,6'sını karbondioksit oluşturuyor.

Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Anlaşması, küresel ısınmayı endüstrileşme öncesi döneme göre 2 dereceyle sınırlama, hatta 1,5 derecede tutmayı hedeflerken, 2050’den itibaren karbon salımını nötr hale getirmeyi amaçlıyor. Bu hedefe ulaşmada emisyonların azaltılması için çeşitli teknolojiler de geliştirilirken bunlar arasında doğrudan hava yakalama (direct air capture/DAC) teknolojisi ön plana çıkıyor.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan California Üniversitesi Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mihri Özkan, DAC teknolojisinin, karbondioksiti atmosferden uzaklaştırmanın bir yolu olduğunu ve bunun enerji santralleri, fabrikalar gibi endüstriyel emisyon kaynaklarındaki karbondioksit yakalayan diğer teknolojilerinden farklı olduğunu söyledi.

DAC teknolojisinin, karbondioksiti atmosferden uzaklaştırarak küresel ısınma hızının yavaşlatılmasına ve iklim değişikliği etkilerinin azaltılmasına yardımcı olacağını ifade eden Özkan, sistemin çalışma şeklini "Bu teknoloji havayı büyük bir toplayıcıya çekiyor. Kimyasal bir işlem kullanarak karbondioksiti havadaki diğer gazlardan ayırıyor. Yakalanan karbondioksit daha sonra yer altında depolanabilir veya başka ürünler yapmak için kullanılabilir." diye özetledi.

- İzlanda'da faaliyette, daha büyüğü ABD'de geliştiriliyor

Teknolojinin karbondioksit dışındaki diğer sera gazları için de kullanılabileceğini ancak hala gelişiminin ilk aşamalarında olduğu için bu konuda ne kadar etkili olacağının bilinmediğini vurgulayan Özkan, şu bilgileri aktardı:

"ABD'de geliştirilmekte olan bir DAC tesisinin yılda 1 milyon metrik ton karbondioksiti yakalaması bekleniyor. Bu, yaklaşık 200 bin otomobilin yıllık emisyonuna eş değerdir. Şu anda İzlanda'da faaliyet gösteren başka bir DAC tesisi, yılda 4000 metrik ton karbondioksit yakalayabiliyor."

Bir DAC tesisinin maliyetinin, kullanılan teknolojinin türü, tesisin büyüklüğü ve konumu gibi faktörlere bağlı olduğuna dikkati çeken Özkan, şu anda geliştirilmekte olan tipik bir tesisin inşasının yaklaşık 1 milyar dolara mal olmasının beklendiğini bildirdi.

DAC teknolojisiyle karbondioksit yakalamanın maliyetinin pahalı olduğunu işaret eden Özkan, "Karbondioksit yakalamanın maliyeti metrik ton başına yaklaşık 600 ila 1000 dolar arasındadır, 2030'a kadar yaklaşık 100 dolara düşmesi bekleniyor." diye konuştu.

Sistemin çalışması için gereken enerji miktarının sistemin boyutu, kullanılan teknolojinin türü ve çalışma koşullarına göre değiştiğini, tipik bir sistemin çalışması için önemli miktarda enerji gerektiğini aktaran Özkan, ABD'de geliştirilen sistemin bir ton karbondioksit başına yaklaşık 1100 kilovat saat elektriğe ihtiyaç duyduğunu, bunun da ortalama 1,5 evin yıllık enerji tüketimine eş değer olduğunu belirtti.

Sera gazı emisyonları azaltılmadığı takdirde iklim değişikliği etkilerinin daha şiddetli ve yaygın hale geleceği uyarısında bulunan Özkan, söz konusu teknolojinin enerji santralleri, çimento fabrikaları ve çelik fabrikaları ile ulaşım ve tarımdan kaynaklı karbondioksit emisyonlarını azaltmak için kullanılabileceğine işaret etti.

- "Enerjiyi üretimde kullanmamız daha mantıklı"

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, havadaki karbondioksit miktarını ölçmekle, ayırmanın işleyiş açısından benzer teknolojiler olduğunu kaydederek "Ancak havada bir ölçüm yapmak istediğimiz zaman minik bir miktar yeterli olurken, havanın içinden karbondioksit ayırmak ve bunu depolamak için çok büyük bir enerji harcamak zorundayız. Havadan karbon yakalama teknolojileri çok ciddi enerji harcaması olan bir sistem." değerlendirmesini yaptı.

Kurnaz sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim atmosfere karbondioksit salıyor olmamızın arkasındaki temel sebep enerji üretimi. Sorunun yüzde 70'e yakını enerji kazanmak için kömür, petrol, doğalgaz yakıp atmosfere karbondioksit salmamızdan kaynaklanıyor. Zaten elimizde bu işi yapacak yeşil enerji varsa, baştan karbondioksiti havaya salmayız. Bu teknolojiler ancak inanılmaz kaliteli ve neredeyse sınırsız bir yenilenebilir enerji kaynağı bulup, kömür, petrol, doğalgaz yakmayı bıraktığımızda; iklim değişikliği kötüye gitmeye devam ederse havada olanı da çekip yer altına gömdüğümüzde işe yarar. Şu an dünya bu noktada değil."

Bir yandan karbondioksit salarken diğer yandan havadan karbondioksit yakalamaya çalışmanın doğru olmadığı görüşünü paylaşan Kurnaz, bunun için harcanacak enerjinin üretimde kullanılmasının daha mantıklı olacağını dile getirdi.

Yakalanan karbondioksitin eski maden yataklarına depolanmasının kısa vadede bir zararı olmayacağından bahseden Kurnaz, uzun vadede ise karbondioksitin yer altı su kaynaklarını asitlendirebileceği ve zaman içerisinde yüzeye sızabileceği uyarısı yaptı.