Bildirimlerin dikkat dağınıklığı gibi sonuçlar doğurarak gençlerin yalnızca bugününü değil, geleceğe dair bakış açısını da olumsuz etkileyebildiğini söylerken ebeveynler için yol haritası çiziyor. 

Teknolojiyi kullanarak bilgi alışverişinde bulunmamıza olanak tanıyan telekomünikasyon sistemleri giderek gelişiyor. Akıllı telefonlar, günlük yaşamımızda en iyi arkadaşımız haline gelirken, bu cihazlardan gelen bildirimler dikkat dağınıklığı gibi birçok olumsuz duruma yol açıyor. Özellikle, dijital çağın içine doğan Z kuşağının iletişim kurma alanına dönüşen sosyal medya uygulamalarından gelen bildirimler, gençlerin yalnızca bugününü değil, eğitim hayatını da etkileyerek geleceğini tehdit ediyor. Öyle ki konuya dair yapılan bir araştırma, gençlerin ve çocukların günde ortalama 237 bildirim aldığını ortaya koyarken bunların dörtte biri okulda, %5’i ise gece geliyor. Üstelik Z kuşağının dörtte biri, bu bildirimlerini gördüğünde telefonlarıyla hemen etkileşime geçiyor. Dijital obezite olarak adlandırılan bu durumun önüne geçmek isteyen ebeveynler ise çözüm yolları arıyor. 

Akıllı telefonların haberleşme, sosyalleşme gibi günlük hayattaki pek çok eylemi gerçekleştirmemizi sağlamasına rağmen, bu cihazların kullanım sürelerinin artmasıyla hayatımıza farklı kavramların girdiğini belirten İletişim Profesyoneli ve Eğitmen Gamze Nurluoğlu, 17 Mayıs Dünya Telekomünikasyon ve Bilgi Toplumu Günü yaklaşırken dijital obezitenin ne olduğunu açıklıyor. Ayrıca, ebeveynlerin çocuklar ve teknolojik cihazlar arasındaki mesafeyi koruması için nasıl bir yol çizmeleri gerektiği konusunda da ipuçları veriyor.

“Gençler, günde ortalama dört saatini akıllı telefonlarla geçiriyor”

Akıllı telefonların artık her yaş grubundan bireyin yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası haline geldiğini, özellikle gençler için kritik bir noktada konumlandığını söyleyen Gamze Nurluoğlu, “Genç nesil, gününün ortalama dört saatini akıllı telefonlarla geçiriyor. Bu durum tek bir sebebe bağlı değil. Çünkü akıllı telefonlar, yeni neslin hayatına farklı şekillerde entegre oluyor. Örneğin bazıları telefonlarından eğitim alıyor, dizi, film izliyor ya da müzik dinliyor bazıları da sosyal medyayı takip ediyor ve sosyalleşiyor. Ancak akıllı telefonların etki dozu, yalnızca aktif kullanım süresiyle kısıtlı kalmıyor. Gün içinde işte, derste ya da herhangi bir aktivede bulunurken bildirime maruz kalınıyor ve gençlerin bu uyarılmaya karşı bağışıklık kazanması FOMO (Fear of missing out) Türkçe karşılığıyla fırsatı kaçırma etkisi ile yeni bir bağımlılık türünü doğuruyor ve dijital obeziteye yol açıyor. Dijital obeziteyi ise bugün kişilerin dijital ortamlarda zihinsel, bedensel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz etkileyebilecek şekilde aşırı, düzensiz ve birbiriyle ilişkisiz bilgi, içerik ve bildirimlerle karşı karşıya kalması olarak tanımlıyoruz.

“Z kuşağı, telefonlarını gün boyunca ortalama 51 kez kontrol ediyor”

Gençlerin dünyayla bağlantılı hissetmek amacıyla gün içinde telefonlarını hep yakınlarında tuttuğunu aktaran İletişim Profesyoneli ve Eğitmen Gamze Nurluoğlu, “Hiçbir işleri olmasa dahi akıllı telefonlarını gün boyunca ortalama 51 kez kontrol ediyorlar. 12 yaşın altındakiler telefonlarını daha az kullanma eğilimi gösterirken, 13 yaş ve üzeri bireyler, en az 100 kez kontrol ediyor. Bu davranış modeli, dijital obezite dediğimiz olgunun gerçekliğini ortaya koyuyor. Fakat dijital obezite, görüldüğü kadar masum değil. Öyle ki akıllı telefonlardaki bu bildirimler, yalnızca telefon bağımlılığı oluşturmuyor. Dijital dünya, gerekli önlemler alınmadığı takdirde çocukların fiziksel ve psikolojik sağlığı ile birlikte geleceğini bile etkileyebilecek çeşitli olumsuz etkilere gebe” diyerek sözlerine şunları ekledi: 

“Özellikle sosyal medyaki paylaşımlar, çocukların gelecekleri için kurguladıkları yaşam tarzını doğrudan etkilerken dikkatli bakıldığında bu durumun akıllı telefonlardaki bildirimlerle tetiklendiğini görüyoruz. Gün içindeki alınan bildirimlerin sıklığı, dikkat dağınıklığı gibi durumlara da yol açıyor. Ebeveynlerin bir kısmı da bu durumun önüne nasıl geçebileceğini araştırıyor.”

“Teknolojiyle ilişiğimizi tamamıyla kesmek doğru değil”

İçinde bulunduğumuz dijital çağda, teknolojiyle ilişiğimizi kesmenin mümkün olmadığını aktaran Gamze Nurluoğlu, “Akıllı telefonlar, son yıllarda sadece bir araç olmaktan çıkarak iş birliği yaptığımız bir yardımcımız olarak yaşamımızın bir parçası haline geldi. Yaşamımızda zorunlu ya da gerekli olarak nitelendirdiğimiz çoğu işlevi, akıllı telefonlarla gerçekleştiriyoruz. Böylesi bir düzen içinde çocukların ve gençlerin dijital dünyadan tamamıyla kopması pek mümkün değilken, doğru bir seçenek de olmaz. Çünkü üretken yapay zekanın hayatımızdaki hakimiyetinin giderek artırması, geleceğimizi de şekillendiriyor. Bu yüzden yeni neslin teknolojiyle birlikte yürümeyi öğrenmesi gerekiyor.” 

İletişim Profesyoneli ve Eğitmen Gamze Nurluoğlu, “Ebeveynlerin teknoloji çağında çocuklarını dijital obeziteden koruması için bu akıllı cihazları önce kendilerinin doğru kullanması sonra da çocuklarına doğru kullanım şekillerini öğretmeleri mantıklı bir yöntem olarak öne çıkıyor. Öte yandan, akıllı telefonların gün içinde hangi eylemlerde ya da aktivitelerde sınırlamak gerektiğini idrak etmelerini sağlamak, gençlerin kendi zamanlarını doğru yönetmelerine olanak tanıyabilir. Onların bireysel alanlarını ihlal etmeyen, özgür bir yol haritası çizmek, hem bugünlerini hem de geleceklerini doğru metot ve adımlarla oluşturmalarını mümkün kılabilir. Öte yandan, böylesi bir seçimi kendilerine bırakmak, hem özgüven kazanmalarının önünü açabilir hem de farklı seçenekleri tüm gerçeklikleriyle kavrayarak karar alma mekanizmalarını geliştirebilir” ifadelerini kullandı.

Hibya Haber Ajansı