Geçtiğimiz cumayı cumartesiye bağlayan gece ABD, Irak ve Suriye’de Şii grupların bulunduğu 85 ayrı hedefe hava saldırısı düzenledi. Saldırı tam da ölen 3 Amerikalı askerin cenazelerinin ABD’ye  ulaşmasından sonra başlanmış olması ayrıca dikkat çekiciydi. ABD’nin bu operasyonu bir oldu bitti mi yoksa bir başlangıç mı önümüzdeki günler daha açık ve net bir şekilde gösterecek.

ABD’nin İran’a karşı misilleme de bulunurken,  Paris’te de Gazze’de olası bir ateşkes için taraflar arasında müzakereler sürmekteydi. Ama esas olan gelişme The New York Times gazetesinden Thomas Friedman’ın 31 Ocak’ta yayınlanan makalesiyle ortaya çıktı.

Thomas Friedman makalesinde Orta Doğu’da giderek artan gerginliğin azaltılması ve Filistin sorununu çözme adına ABD Başkanı Biden’ın üç aşamadan oluşan kendi adını verdiği doktrini kamuoyuna duyurdu.  Üç aşamalı Biden doktrini özetle şöyle:

  • İran’ın bölgedeki vekil güçlerine bir başka deyişle direniş eksenine bir başka deyişle kendisine bağlı Şii silahlı gruplara karşı etkin mücadele ve bu grupların etkisiz hale getirilerek İran’ın bölgedeki tesirinin ortadan kaldırılması bir başka deyişle İransızlaştırılmış bir Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’ın sağlanması.
  • ABD’nin, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde ancak Filistinliler bu devletin varlığını sürdürebilmesini ve varlığını sürdürebilmesini sağlayacak bir dizi tanımlanmış, güvenilir kurum ve güvenlik kapasitesi geliştirmesiyle ortaya çıkacak askerden arındırılmış İsrail’i asla tehdit etmeyecek bir Filistin devletinin bir tür tanınmasını içerecektir. Biden yönetimi yetkilileri, Filistin devletinin tanınmasının alabileceği farklı biçimler hakkında ABD hükümeti içindeki ve dışındaki uzmanlara danışıyor.
  • ABD’nin Suudi Arabistan’la büyük ölçüde genişletilmiş bir güvenlik ittifakı yer alacak ve bu aynı zamanda Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesini de içerecektir.

Friedman; “yönetim tüm bunları  bir araya getirebilirse – büyük bir ihtimal – Biden Doktrini, 1979 Camp David anlaşmasından bu yana bölgedeki en büyük stratejik yeniden düzenleme haline gelebilir.” diyor.

Başka haber kaynakları da Biden doktrininin bu esaslar üzerine kurulacağını teyit etmiş durumda. Başkan Nixon’dan bu tarafa her Amerikan Başkanı Orta Doğu’ya yönelik bir doktrin olmasa da önemli bir politika açıklamayı hep vazife bilmiştir. Selefi Trump gibi Biden da Ortadoğu ile bir ilgili bir doktrin veya politika açıklama gereği duymuştur. Muhtemelen 2024 Başkanlık seçiminde de önemli bir propaganda aracı olacaktır; ancak Orta Doğu’da bugüne kadar öğrenilmiş en önemli derslerden bir tanesi de şudur: Amerikan Başkanlarının Orta Doğu politikalarının ömrü kendi iktidarlarının ömrü  kadardır. Örneğin Trump’ın Orta Doğu politikası seçimleri kaybetmesiyle birlikte sönmüştür. Dolayısıyla, her şeyden önce başkanlık seçimlerine 10 ay kalmış iken ve anketler iç açıcı değilken  Biden’ın böyle bir doktrin ortaya atması oldukça iddialı olmuştur. Zira böyle bir doktrinin ömrü kısa olacaktır.

Gelelim doktrinin maddelerine; birinci maddede askerden arındırılmış ve ABD tarafından tanınan bir Filistin devletinden bahsediliyor. Her şeyden önce, Netanyahu, İsrail askerinin  Gazze’den çıkmayacağını hemen her fırsatta belirtiyor, dahası Batı Şeria üzerinde de kontrolü sıkılaştırıyor. Bu nedenle,  Netanyahu’nun gündeminde bir  Filistin devleti yok.

Dahası, Irak’ın, Suriye’nin, Yemen’in, Lübnan’ın İransızlaştırlması hayatın doğal akışına uygun değil. İran bu ülkelerde sadece İsrail karşıtlığı için bulunmuyor aynı zamanda bu ülkelerdeki Şii nüfus için bir hamilik görevi yapıyor. Dolayısıyla İran’ı bu ülkelerden söküp atmak için bu ülkelerdeki Şiilere önderlik yapacak; hatta koruyacak yeni bir Şii  güç merkezi ihdas edilmesi lazım. ABD, daha önce bunu denedi. Irak’ı İran’ın alternatifi bir Şii merkezi olarak ortaya koymaya çalıştı; hatta Mukteda es-Sadr’ı bir tür Irak’ın yeni Humeynisi olarak lanse etmeye çalıştı ama bu tutmadı. Bu nedenle, Biden doktrini daha başından itibaren birinci maddede fire vermiş bulunmaktadır.

İkinci madde ise askerden arındırılmış ve ABD’nin tanıdığı bir Filistin devletinden bahsediliyor ki  bu tanımanın  farklı biçimlerde olabileceğini bu konuda ABD’nin araştırma yaptığını söylüyor. Yani önümüze tıpkı Vatikan devleti gibi minyatür bir devlet olarak Filistin gelebilir. Sadece Doğu Kudüs’ten müteşekkil olan sembolik bir Filistin Devleti. Kudüs’ün birkaç mahallesinde kurulu bir devlet, belki içerisinde Filistinlilerin yaşamadığı turistik bir devlet. Sabah 8:30;da açılıp, akşam 18:00’de kapatılan bir devlet. Tıpkı Vatikan gibi…

Burada Filistinlilerin tek meselesi bir devletlerinin  olmasından öte Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün özgür olmasıdır. Müslümanların kutsal yerlerde ibadetlerini özgürce yapabilmelidir. Ayrıca askerden arındırılan, silahsızlandırılan bu devleti kim koruyacak?

Üçüncü madde herhalde en ilginç olanı. Bir tür ABD-Suudi Arabistan-İsrail güvenlik ortaklığı öngörülüyor. Bunun ön şartı Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi olarak gösteriliyor yani Biden doktrininde başından beri bu işe taraf olan ne Mısır’ın ne de Ürdün’ün adı geçiyor. Belki bu ülkelere göre daha uzakta duran Suudi Arabistan bir anda Filistin meselesinin tam merkezine oturtuluyor. Kuşkusuz, Suudi Arabistan’a böyle bir paye verilmesinin esas nedeni ABD’nin Suudi Arabistan-Çin ortaklığını bozmak ve Suudi Arabistan-İran ilişkilerini de yıkmak istemesidir. Bir başka deyişle ABD’nin Filistin devleti umurunda değil. Tek düşündüğü şey elinden kaymakta olan Orta Doğu’ya tutmak ve Çin’in Orta Doğu’daki etkinliğini ortadan kaldırmak.

Sonuç olarak, Nixon’dan bugüne 10 ABD Başkanı geldi ve her birinin Orta Doğu’ya yönelik bir politikası vardı. Ancak hiçbiri Orta Doğu’da ve özellikle Filistin’e çözüm olamadı. Muhtemelen Biden’ın ortaya attığı ve adını doktrin olarak koyduğu bu yeni stratejide 2024 başkanlık seçimleri için bir seçim malzemesi olmaktan daha öteye gidemeyecek. Daha vahimi Trump’ın seçilmesiyle birlikte çöpe gidecek olması. Netanyahu artık Biden’ı muhatap almıyor. Aralarındaki kriz gün geçtikçe derinleşiyor.

Hibya Haber Ajansı