Bugün Güneydoğu Anadolu topraklarında yaşıyor olmak, aslında insanlığın en kadim mirasına ev sahipliği yapmak demektir. Çünkü bu topraklar yalnızca bir coğrafya değil, aynı zamanda insanlık tarihinin başlangıç noktasıdır. Mezopotamya, Fırat ve Dicle nehirlerinin bereketli kolları arasında doğmuş, insanlığın ilk adımlarını kaydettiği bir medeniyet beşiği olmuştur.

 

12 Bin Yıllık Bir Miras: Göbeklitepe’den Başlayan Yolculuk

 

Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe, 12 bin yıl öncesine uzanan tarihiyle dünyanın bilinen en eski inanç merkezi olarak tarihe geçmiştir. Bu, sadece Urfa için değil, tüm dünya için büyük bir dönüm noktasıdır. Göbeklitepe’nin keşfi, medeniyetin başlangıcının sanılandan çok daha önceye dayandığını gözler önüne sermiştir. Burada tapınaklar, insanlığın kolektif bir inanç ve toplum düzeni geliştirdiğinin kanıtıdır.

 

Mezopotamya’da İlkler: Yazı, Hukuk ve Şehirler

 

Mezopotamya’nın tarihi yalnızca tarımsal üretim ya da yerleşik hayatla sınırlı değildir. Burada:

 

Yazı (çivi yazısı) ilk kez Sümerler tarafından bulundu.

 

Tekerlek yine bu topraklarda icat edildi.

 

Hammurabi Kanunları gibi ilk hukuk kuralları oluşturuldu.

 

Dünyanın ilk şehir devletleri yine bu bölgede kuruldu.

 

Bu gelişmeler, Mezopotamya’yı yalnızca bir coğrafya değil, tüm insanlığın ortak belleği haline getirdi.

 

Güneydoğu Anadolu’nun Stratejik Önemi

 

Bugün Güneydoğu Anadolu dediğimiz coğrafya, aslında Mezopotamya’nın kuzey kapısıdır. Mardin’in taş sokakları, Diyarbakır’ın surları, Hasankeyf’in binlerce yıllık mağaraları ve Şanlıurfa’nın kutsal mekânları, bu mirasın canlı izleridir. Bu topraklarda atılan her adım, binlerce yıl öncesine uzanan bir tarihin ayak izlerini taşır.

 

Birlikte Yaşamın Merkezi

 

Mezopotamya sadece bilim ve teknoloji açısından değil, kültürel çeşitlilik açısından da insanlık için eşsiz bir merkez olmuştur. Farklı inançlar, diller ve kültürler bu topraklarda yan yana yaşamış, birbirinden beslenmiştir. Bugün hâlâ Güneydoğu Anadolu’nun çok kültürlü yapısı, bu tarihi mirasın günümüze yansımasıdır.

 

Sessiz Bir Sorumluluk

 

Bizler, bu topraklarda yaşayan insanlar olarak Mezopotamya’nın mirasına sahip çıkmak zorundayız. Çünkü burası sadece geçmişin değil, geleceğin de anahtarıdır. Her taşın altında bir tarih, her ovanın altında bir medeniyet izi vardır. Bu miras, sadece bölgenin değil tüm insanlığın ortak değeridir.

 

Sonuç olarak, Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu, 12 bin yıllık tarihin kesintisiz bir şekilde aktığı bir medeniyet nehridir. Bizim görevimiz ise bu nehrin kaybolmadan gelecek nesillere ulaşmasını sağlamaktır.